9 Temmuz'da İstanbul Maltepe'de Adalet Mitingi yapıldı.Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı yürüyüş her geçen gün katılımın artmasıyla 25. günün sonunda yaklaşık 2 milyon kişinin katıldığı mitingle sonuçlandı.Ben de mitinge İzmir'den katıldım.
Öncelikle mitingin biçimsel özelliklerinden bahsedeyim: tek kelimeyle özetlemem gerekirse ;görkemliydi.Miting alanı gerçekten çok büyüktü.Organizasyon komitesini tebrik etmek gerekir ;böyle büyük bir işin altından gayet başarılı bir şekilde kalktılar.Alan içindeki düzen, ses sistemi, dev ekranlar, basın bölümü ve katılımcılar için bedava su dağıtılması mitingin artılarıydı.
Tabi ki en önemli konulardan birisi de güvenlikti.Biz İzmir-Bayraklı CHP İlçe Örgütü'nün sorumluluğunda 8 otobüsle İstanbul'a geldik.Gerek otobüslerde, gerek mola yerlerinde gerekse de miting alanında en çok konuşulan konulardan birisi de güvenlik namına bir sorun olup olmayacağıydı.Katılımcılarda ufak da olsa bir tedirginlik vardı.Saat 7:30 gibi Maltepe'deydik.Biz vardığımızda polis miting alanını bariyerlerle kapatmıştı.Ayrıca Maltepe sahil yolu da trafiğe kapatılmıştı.Daha sonra, saat 12:30 gibi sahil yolunda kurulan arama noktalarıyla,katılımcılar üstleri aranarak sahil şeridine alınmaya başlandı.Ayrıca miting alanına girerken, kurulan X-ray cihazlarıyla detaylı arama yapılarak katılımcıların içeri alındığına şahit oldum.Kısaca güvenlik yeterliydi ve bir problem yaşanmadı.
Mitingin içeriğine gelirsem...Mitingin ve öncesindeki yürüyüşün mottosu bilindiği üzre adaletti.CHP milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasından sonra CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan başlattığı yürüyüş halkın yoğun ilgisiyle karşılaştı.Sokakta olma durumu ana muhalefet partisine uzun zamandır verilen bir telkindi aslında.Gezi direnişinden bu yana defalarca , artık meclisin hükmünün kalmadığı ve halkın tepkisini sokakta,eylemlerle ifade etmesi gerektiği farklı çevrelerden dillendiriliyordu.En azından oylarımızın alenen gasp edildiği 16 Nisan referandumundan sonra kitleler ana muhalefet partisinden böyle bir adım beklemiş;ama beklediklerini bulamamışlardı.Berberoğlu'nun tutuklanması belki de bardağı taşıran son damla oldu ve parti ciddi bir eylemsellik göstererek Ankara'dan İstanbul'a adalet yürüyüşü başlatma kararı aldı.
Yürüyüşün ciddi bir sinerji yarattığı aşikar.Zira hükümet kanadı uzun süre buna nasıl tepki vereceğine karar veremedi.Müdahale edip sonlandırmakla, İstanbul'a gelinmesine müsaade edip sönümlenmesini beklemek arasında gel-gitler yaşadıkları belli oluyordu.
Yürüyüşe katılanların temelde buluştukları kavram "adalet" olmakla birlikte her grubun kendine özgü alt metinleri de vardı elbette.Benim açımdan sosyalist solun bu yürüyüşte olması önemliydi.Solun her koşulda önceliği eşitlik ve hakça bir düzendir.Bu yürüyüş esnasında da solun sık sık dillendirdiği kavramlar : eşitlik,özgürlük,laiklik ve adaletti.Solun aradığı adalet ancak düzen dışı bir çözümle mümkün olabilir.Bu da kitlelerin solun önderliğinde, rehberliğinde harekete geçişiyle sağlanabilir.Bugünkü adalet eksikliğinin, yaşadığımız bu sistemin çelişkilerinden kaynaklandığını a priori bilgi olarak kabul edip, orta sınıf - emekçi sınıflara bu teori etrafında birleşme çağrısı yapmak solun öncelikli hedeflerinden birisi olmalıdır.
Elbette yürüyüşe katılanların büyük bir bölümü bu düzen içinde bir adalet tesisini arzulamakta; ama bu durum bizi umutsuzluğa ya da kitleye karşı ilgisizliğe itmemeli.Yığınların kütlesel hareketi bir anda ve çabucak olan bir şey değildir.Önemli olan harekete geçen kitleyi aklın ve tarihsel doğruların rehberliğinde bir yörüngeye sokabilmektir.Bu yürüyüş ve ardından gelen miting bunun işaret fişeğini yakmış olabilir.
Mitingde gözlemlediğim en önemli unsurlardan birisi de katılımcıların büyük çoğunluğunun emekçi-orta sınıflardan oluşmasıydı.Yıllardır sağ kliğin ürettiği algıyla cumhuriyetçi,laik,Kemalist kesimlerin elitist,jakoben,toplumdan uzak olduğu yanılsamasının içinin ne kadar boş olduğuna bir kez daha tanıklık ettim.Buradaki kilit nokta yarattıkları "millet" kavramıydı.Onların millet kavramının içinde yer almak için basit zevklere sahip olmak, kültür-sanat aktivitelerinden bihaber olmak, kitap okumamak,biat kültürünü benimsemek gerekliydi.Eğer siz işçi-memur maaşınızdan artırdığınızla tiyatroya,sinemaya gidiyor, düzenli olarak kitap alıyorsanız "elit" damgasını yiyiveriyordunuz.Bu, tamamen, yaratılan,içi boş bir argümandır ve yıkılmaya mahkumdur.Zaten şu an ciddi bir yanılsama imparatorluğunda yaşadığımızı düşünürsek, tarihin çarkları tekrar akışına uygun bir şekilde dönmeye başladığında bu çarpıklıkların hepsi düzelecektir...
Mitingden kendi adıma güzel duygularla ayrıldım.Toplumun hak arayan kesiminin dirayetini, umudunu görmek beni de tekrar umutlandırdı.Gözlerdeki "biz buradayız" mesajını aldım.Bundan sonra iş, harekete geçen kitleyi nasıl daha fazla eşitlik,laiklik,özgürlük,adalet temelinde buluşturabiliriz, bu sorunun yanıtını bulmamızda.Daima hatırlamamız ve hatırlatmamız gereken şey şu aslında : halkız biz,bu ülke bizim ve buradayız.
Öncelikle mitingin biçimsel özelliklerinden bahsedeyim: tek kelimeyle özetlemem gerekirse ;görkemliydi.Miting alanı gerçekten çok büyüktü.Organizasyon komitesini tebrik etmek gerekir ;böyle büyük bir işin altından gayet başarılı bir şekilde kalktılar.Alan içindeki düzen, ses sistemi, dev ekranlar, basın bölümü ve katılımcılar için bedava su dağıtılması mitingin artılarıydı.
Tabi ki en önemli konulardan birisi de güvenlikti.Biz İzmir-Bayraklı CHP İlçe Örgütü'nün sorumluluğunda 8 otobüsle İstanbul'a geldik.Gerek otobüslerde, gerek mola yerlerinde gerekse de miting alanında en çok konuşulan konulardan birisi de güvenlik namına bir sorun olup olmayacağıydı.Katılımcılarda ufak da olsa bir tedirginlik vardı.Saat 7:30 gibi Maltepe'deydik.Biz vardığımızda polis miting alanını bariyerlerle kapatmıştı.Ayrıca Maltepe sahil yolu da trafiğe kapatılmıştı.Daha sonra, saat 12:30 gibi sahil yolunda kurulan arama noktalarıyla,katılımcılar üstleri aranarak sahil şeridine alınmaya başlandı.Ayrıca miting alanına girerken, kurulan X-ray cihazlarıyla detaylı arama yapılarak katılımcıların içeri alındığına şahit oldum.Kısaca güvenlik yeterliydi ve bir problem yaşanmadı.
Mitingin içeriğine gelirsem...Mitingin ve öncesindeki yürüyüşün mottosu bilindiği üzre adaletti.CHP milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasından sonra CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan başlattığı yürüyüş halkın yoğun ilgisiyle karşılaştı.Sokakta olma durumu ana muhalefet partisine uzun zamandır verilen bir telkindi aslında.Gezi direnişinden bu yana defalarca , artık meclisin hükmünün kalmadığı ve halkın tepkisini sokakta,eylemlerle ifade etmesi gerektiği farklı çevrelerden dillendiriliyordu.En azından oylarımızın alenen gasp edildiği 16 Nisan referandumundan sonra kitleler ana muhalefet partisinden böyle bir adım beklemiş;ama beklediklerini bulamamışlardı.Berberoğlu'nun tutuklanması belki de bardağı taşıran son damla oldu ve parti ciddi bir eylemsellik göstererek Ankara'dan İstanbul'a adalet yürüyüşü başlatma kararı aldı.
Yürüyüşün ciddi bir sinerji yarattığı aşikar.Zira hükümet kanadı uzun süre buna nasıl tepki vereceğine karar veremedi.Müdahale edip sonlandırmakla, İstanbul'a gelinmesine müsaade edip sönümlenmesini beklemek arasında gel-gitler yaşadıkları belli oluyordu.
Yürüyüşe katılanların temelde buluştukları kavram "adalet" olmakla birlikte her grubun kendine özgü alt metinleri de vardı elbette.Benim açımdan sosyalist solun bu yürüyüşte olması önemliydi.Solun her koşulda önceliği eşitlik ve hakça bir düzendir.Bu yürüyüş esnasında da solun sık sık dillendirdiği kavramlar : eşitlik,özgürlük,laiklik ve adaletti.Solun aradığı adalet ancak düzen dışı bir çözümle mümkün olabilir.Bu da kitlelerin solun önderliğinde, rehberliğinde harekete geçişiyle sağlanabilir.Bugünkü adalet eksikliğinin, yaşadığımız bu sistemin çelişkilerinden kaynaklandığını a priori bilgi olarak kabul edip, orta sınıf - emekçi sınıflara bu teori etrafında birleşme çağrısı yapmak solun öncelikli hedeflerinden birisi olmalıdır.
Elbette yürüyüşe katılanların büyük bir bölümü bu düzen içinde bir adalet tesisini arzulamakta; ama bu durum bizi umutsuzluğa ya da kitleye karşı ilgisizliğe itmemeli.Yığınların kütlesel hareketi bir anda ve çabucak olan bir şey değildir.Önemli olan harekete geçen kitleyi aklın ve tarihsel doğruların rehberliğinde bir yörüngeye sokabilmektir.Bu yürüyüş ve ardından gelen miting bunun işaret fişeğini yakmış olabilir.
Mitingde gözlemlediğim en önemli unsurlardan birisi de katılımcıların büyük çoğunluğunun emekçi-orta sınıflardan oluşmasıydı.Yıllardır sağ kliğin ürettiği algıyla cumhuriyetçi,laik,Kemalist kesimlerin elitist,jakoben,toplumdan uzak olduğu yanılsamasının içinin ne kadar boş olduğuna bir kez daha tanıklık ettim.Buradaki kilit nokta yarattıkları "millet" kavramıydı.Onların millet kavramının içinde yer almak için basit zevklere sahip olmak, kültür-sanat aktivitelerinden bihaber olmak, kitap okumamak,biat kültürünü benimsemek gerekliydi.Eğer siz işçi-memur maaşınızdan artırdığınızla tiyatroya,sinemaya gidiyor, düzenli olarak kitap alıyorsanız "elit" damgasını yiyiveriyordunuz.Bu, tamamen, yaratılan,içi boş bir argümandır ve yıkılmaya mahkumdur.Zaten şu an ciddi bir yanılsama imparatorluğunda yaşadığımızı düşünürsek, tarihin çarkları tekrar akışına uygun bir şekilde dönmeye başladığında bu çarpıklıkların hepsi düzelecektir...
Mitingden kendi adıma güzel duygularla ayrıldım.Toplumun hak arayan kesiminin dirayetini, umudunu görmek beni de tekrar umutlandırdı.Gözlerdeki "biz buradayız" mesajını aldım.Bundan sonra iş, harekete geçen kitleyi nasıl daha fazla eşitlik,laiklik,özgürlük,adalet temelinde buluşturabiliriz, bu sorunun yanıtını bulmamızda.Daima hatırlamamız ve hatırlatmamız gereken şey şu aslında : halkız biz,bu ülke bizim ve buradayız.